İslamcılık Neden Kriz Yaşıyor?

İslamcılık Neden Kriz Yaşıyor?

Global, Güncel, Türkiye

İslamcılık son yıllarda en çok tartışılan ideolojilerden biri. Bir taraftan cihat yanlısı el-Kaide, IŞİD, Boko Haram… diğer taraftan siyasal mücadele yanlısı İhvan, AK Parti, Nahda… Bu iki güçlü İslamcı akımdan başka “Islahçı İslamcı” grupların varlığı da bilinmekle birlikte bunlar küçük gruplardır ve yazımızın konusu değildir [1].

İslamcılar, “İslamcılık” kavramının Batılı bilim endüstrisi tarafından kasıtlı olarak çarpıtıldığını iddia ediyorlar. Onlara göre, derdi din ve İslam olan herkes doğal olarak “İslamcı”dır. Ancak, bilgiye yön veren Batı ve onun epistemolojisini takip eden yerli yorumcular “İslamcılığı” bir ideoloji şeklinde takdim ediyorlar. Oysa İslamcılar için din, ideoloji olamayacağı gibi İslamcılık da ideoloji değildir [2].

Geleneksel tarikatlar veya modern cemaatlerin toplumu “devlet eliyle İslamlaştırma” hedefleri yoksa buna “İslamcılık” denilmemektedir. İslamcılara göre dini, gündelik hayatın her alanına yaymak için devletin gücüne ihtiyaç vardır. İnsanların bireysel dindarlığı bir toplumu İslamileştirmek için yeterli değildir.  Bu görüş sahiplerinin zaman zaman, geleneksel tarikatları veya cemaatleri; mesela Nurculuk, Süleymancılık, Mevlevilik, Menzil vb. batının “ılımlı İslam” projesinin parçası olmakla itham ettiklerini görüyoruz. Fakat bu grupların da hedefi dini hayata hâkim kılmaktır. Bunların bireysel dindarlığı yaydığı ve bunun da sekülerleşmenin kapısını araladığı bazı doğruluklar içerir. Ancak genel manada bu yapılarla İslamcıların hedefi aynıdır. İslamcılar siyasal veya silahlı mücadeleyle devlet aygıtını ele geçirip İslamlaşma politikalarını uygulamayı hedefler. Buna karşın Islahçılar bireyi ve toplumu ıslah ederek İslam’ı hayata hâkim kılmak ister. Bizce İslamcılık siyasi bir yöntem olduğu için Islahçılıktan yöntem açısından farklı bir gelenektir.

İslamcılık üzerine çalışan birçok aydın İslamcılığın bir siyasi ideoloji olarak Osmanlı son döneminde doğup-güçlenmeye başladığı kanaatindedir. Tarihsel açıdan güçlü bir Osmanlı, Safevi, Selçuklu, Abbasi devletleri varken bu anlamda bir hareketin doğması da beklenemezdi. Tanzimat devrinin yoğun batıcılığı karşısında Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinasi ve Suavi gibi alternatif siyasi yollar arayan isimler Reşit Rıza ve C. Afgani’den daha önce İslamcılığı başlatmışlardı [10]. İsmail Kara, Hamza Türkmen, Ali Bulaç bu kullanımı onaylayan bazı isimlerdir.

İslamcılık gibi entelijansiya kavramı da tartışmalıdır. Cemil Meriç üzerinden gidersek aydın kavramına, Fransız İhtilalinden sonra devrimci burjuvajinin hizmetinde, onlar için üreten ve halk yerine elitlerin menfaatini üstün tutan gibi anlamlar verenler olmuştur (Gökalp de bu fikirdedir). Fakat gerçekte entelektüel yaşadığı toplumu aydınlatan, toplumun ve iktidarın yanlışını yalnız da kalsa eleştirmekten geri durmayan kimsedir. Zola ve arkadaşlarının Dreyfus davası sürerken “Entelektüellerin Beyannamesi” ismiyle yayınladıkları ilkeler ve verdikleri mücadele, entelektüelin namusudur. Fikir işçisidir entelektüel. Fikrinin namusunu küçük menfaatlere tercih edemez [3]. Cündioğlu’nun bir tasvirine göre de gündemin belirlediği değil “gündemi belirleyen” adamdır entelektüel [4]. Özetle her yazan-çizen-konuşan entelektüel değildir. Düşünen, yanlışı eleştirebilen, gücünü ürettiğinden alan ve yalnızlığını dert edinmeyen kişidir entelektüel. Sanırım bu bağlamda şimdi İslamcı aydını ele alabiliriz.

İslamcılık Namık Kemal ile başlatılır. Said Halim Paşa, Mehmet Akif, Babanzade Ahmet, Ahmet Akseki, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Nureddin Topçu İslamcı entelijansiyanın bilinenleridir. Büyükkara’ya göre bu entelijansiya İslamcılık ideolojisini “Osmanlıyı yeniden ihya etmek” şeklinde algıladıklarından İslam Dünyası’nda etkili olmadılar. Fakat edebi ve kültürel sahada güçlü olmaları sayesinde Türkiye’de İslamcılığın cihatçı yönünü törpüleme başarısı gösterdiler [5]. Günümüzde ise İslamcı yazar listesi ve neyi başardıkları karışık bir meseledir.

AK Parti iktidarının ilk yıllarında İslamcılık gömleğini üzerinden çıkardığını söylese de 2010 sonrasında açıkça “dindar nesil yetiştirme” hedeflerini seslendirmeye başladı. Bu tarihlerden sonra Partili yetkililer geçmişe kıyasla bu konuda daha açık ifadeler kullandı. 2009 Davos Çıkışı, 2010 Mavi Marmara saldırısı, 2011 Erbakan Hocanın vefatı ve 2012’de de Numan Kurtulmuş’un partiye katılımı AK Parti’yi İslamcılar için güçlü bir “toplanma noktası” haline getirdi. Son olarak Gülen grubuyla yaşanan çatışma akabinde İslamcılar yıllardır, “kendi partilerinde üvey evlat muamelesi” gördüklerini dillendirerek daha çok güç talep etti. Bu tarihten sonra İslamcıların bürokraside ve medyada öne çıkacağı beklentisi arttı. Açılan bazı büyük camiler ve Ayasofya, imam hatiplerin sayısının artması ve lider kadrosunun dini söylemlerinin artması bu dönemde gözlenen değişimlerdir.

İslamcı yazar-çizer-siyasetçi kitlenin yaptıkları açıklamalar ve yazdıklarıyla medyada sıklıkla gündem olmakta, sevenlerini şaşırtmakta ve rakiplerine malzeme sunmada oldukça cömert görünüyorlar. Erdoğan’a salavat düzen, siyasi tercihi cennet-cehennem biletine çeviren, siyasi farz-sünnetler icat eden, muhalifleri toplumun gayri Müslimler, ateistler gibi yabancılaşmış! idare edilmesi gereken unsuru olarak tanımlayanlar akademik payeler almış olgun yaşlarda aydınlardı. Aynı şekilde eşe-dosta torpil yapmayı ayetle meşrulaştıran, Erasmus öğrencilerinin 1 milyon gayri meşru çocuk doğurduğunu iddia edip “ODTÜ, Boğaziçi üniversitelerini yıkalım, İslam üniversitesi açalım” diyenler de kıdemli İslamcılardı. Özetle İslamcı entelektüellerin sorgulayamama ve güncele kilitlenme gibi bir kriz yaşadığını düşünüyorum. Dahası, gündem belirlemeleri gereken yerde akla-mantığa aykırı da olsa siyasi elitlerin politikalarını meşrulaştırma pozisyonunda kaldılar. Arada bir yaptıkları aykırı çıkışlarında ise azarlanıp özür diledikleri ya da te’vile başvurdukları görüldü.

Şu iki soru üzerinde durmak isterim; 1- Yaklaşık 150 yıllık bir entelektüel geçmişi olan hareket neden gündem belirleyecek, siyasaya ve topluma yön verecek aydınlar yetiştiremedi? 2- Dini değerleri her şeyin üstünde tutmayı vaat eden bir gelenek neden siyasi kaygılarla bu yanlışlara sürüklendi? Kanaatimce bunları birkaç başlık altında açıklamak mümkündür.

İçindekiler

İslamcı Aydın Neden Başarısız Oldu?

Öncelikle, İslamcılar uzun yıllar teorik olarak iktidar olmayı, muktedirleşmeyi ve nihayetinde istedikleri İslami toplumu yaratmayı hayal ettiler. Bu durum onları ülkenin ve 21.yy’ın sosyo-politik gerçekliğinden kopardı.  Ş. Mardin, İttihat-Terakkicilerin uzun II. Abdülhamit yıllarında sürgünde benzer bir teorik okuma döneminde sosyal realiteden uzaklaştıklarını ve ütopya ürettiklerini belirtir. İktidara geldiklerinde ütopyaları Osmanlı’nın gerçekleriyle uyuşmadığından ülkeyi kısa sürede felakete sürüklediler [6]. Günümüz İslamcıları ise dini bir toplum-devlet hayaliyle ele aldıkları iktidarda ekonomik-politik zemini hazır hale getirip hayallerini sonraya bıraktılar. Ancak muhalefetteki hesap iktidara uymayınca İslamcı bir eğitim, kültür, gençlik, toplum ve ekonomi hayalinin uzağında kalındı. Hususiyle Davutoğlu’nun fikirsel liderliğini yaptığı Yeni Osmanlıcılık hülyasının nasıl bir sorun doğurduğu iktidar üyelerince de ifade edilir oldu.

Erdoğan’ın 2015’te ilk kez söylediği ve sonrasında benzerlerini birkaç kez tekrarladığı, “Türkiye’de geçtiğimiz 13 yılda her alanda tarihi bir dönüşüme, tarihi bir değişime şahit olduk. Ülke olarak çok önemli mesafeler kat ettik. Ancak bu süreçte iki alanda, eğitimde ve kültür de hedeflediğimiz noktaya gelemediğimizi üzülerek söylemek istiyorum” sözü de batı kültürü karşısında karşıt bir kültürel hegemonya üretme konusundaki başarısızlığın en veciz itirafıydı. Gramsci hegemonik kültür karşısında halkı ikna edemeyen bir iktidarın siyasi, polisiye yönü ne kadar güçlü olursa olsun ideolojik açıdan başarısız olacağını iddia etmişti. Bunu pasif devrim olarak isimlendirmiştir [7]. Tuğal’ın enfes çalışmasında Sultanbeyli örneğinde İslamcı siyasetin hakim Batı kültürü karşısında nasıl bir dönüşüm yaşadığı ortaya konmuştur. Aynı şekilde Özet’in Fatih-Başakşehir örneklerinde de İslamcıların iktidar öncesi-sonrası dönüşümü İslamcılar açısında “bozulma” olarak tespit edilmiştir [11, 12].

İkinci nokta, İslamcı aydınlar Cumhuriyet Mitingleri, 27 Nisan muhtırası, 367 Krizi, Gezi Olayları, 17-25 Aralık travması, 15 Temmuz Darbesi, kritik daha birçok kriz ve seçim yaşadı. Bu 18 yıllık yoğun deneyim az sayıdaki İslamcı aydını gündeme kilitledi. Sürekli gündem yorumlamaya ve muhaliflere cevap yetiştirmeye verilen gayret hem yeni kuşağın yetişmesini sekteye uğrattı hem de entelijansiyanın gündem belirleme kabiliyetini köreltti. Demokrat, hukukçu ve entelektüel kimliğiyle tanınan AK Partinin bazı önemli isimleri gündemin içinde boğuldu.

Üçüncü nokta, Taşkın’a göre Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan gibi muhafazakâr-sağ liderlerin mühendis, iktisatçı, belediyeci kökenli olması entelektüel konulardaki gelişimi engellemiştir. Bu liderler muhafazakâr, dini ve mukaddesatçı söylemlerine karşın iktidarda oldukları yıllarda bunu gerçekleştirecek politikaları hayata geçirememiştir. Bunun sebebi hem liderlerin entelijansiyayı küçümsemesi hem de kültürel değişimi teknik ve ekonomik gelişmelere endekslemeleridir [8]. Hususiyle Erdoğan’ın baskın karakteri İslamcı entelijansiyanın fikir üretme, eleştirme, yol gösterme olanağını ellerinden almış ve onları sadece liderin savunuculuğu, yorumculuğu pozisyonuna itmiştir. Genel manada güçlü muhafazakâr-sağ liderler kendi entelijansiyasından böyle bir beklenti içerisine girmemiştir.

Dördüncü nokta, az sayıdaki İslami entelijansiya değişik tarihlerde hızlı bir şekilde siyasal hayatın içerisine girdiler. Bunların bazısı kendi alanlarında çok sayıda nitelikli akademik-edebi-sanatsal çalışmalar yapmış olsalar da siyasette tecrübeli değildiler. Aynı şekilde bir kısmı da küçük idarecilik tecrübelerine karşın üst düzey bürokrasiye getirildiler. Bazısını yakından tanıdığımız bu “kıdemli ve kaliteli” hocalar bürokraside çaresiz kaldılar. Cündioğlu’na göre, yaşam deneyiminden yoksun olanlar siyaset biliminden pay alamazlar. Aristoteles bu sebeple gençlere siyaset dersi verilmemesi gerektiğini söyler ve “çünkü deneyimleri yoktur!” cümlesiyle bunu gerekçelendirir [4]. Felaketin diğer boyutunda ise akademide bu hocaların yerleri doldurulamadı. İslamcıların-dindarların ismiyle anılan birçok üniversitede Dr. ve Doç. payeleri hızla dağıtılırken kalitenin aynı hızla düştüğü konusunda kimsenin şüphesi yoktur. Büyük umutlarla açılan ve ODTÜ/el-Ezher muadili olacağı iddia edilen üniversiteler ise henüz kuruluş aşamasında ideolojik kısırdöngüye girdiler.

Beşinci nokta, İslamcılar nihayetinde ülkede dindar nesil yetiştirmeyi istiyordu.  Ancak aradan geçen sürede ne İslamcılık ideolojisinin güçlenmesine ne de ülkede dindarlaşmanın artışına şahit olduk. Uzun yıllar dindar çevrelerin söylemi dinin boşanmayı, intiharları, yolsuzluğu, faizi, şiddeti, gelir eşitsizliğini, psikolojik-sosyal her türlü anomiyi azaltacağı yönündeydi. Aslında Batıda-Doğu’da yapılmış hatırı sayılır bilimsel çalışma da bunu destekler. Ancak istatistikler, araştırmalar ve gözlemlerimiz İslamcıların iktidar yıllarında tam tersi bir değişimin yaşandığını ortaya koymaktadır.

Sonuç

İslamcıların pasif devriminin bütün günahını aydınlara yıkacak değilim. Yine, aydınların başarısızlığını tamamen İslamcılığın başarısızlığı şeklinde sunamayız. Fakat bu, toplumu iktidar eliyle dindarlaştırma ve topluma huzur getirme projesinin başarısız olduğunun bir göstergesidir.

İslamcı başarısızlığı bir çok şekilde açıklayabiliriz. Mesela Gramsci’ye gidersek, “organik aydın” toplumu bir hedef doğrultusunda aydınlatan, ona yol gösteren ve onu bu konuda ikna eden kesimdir. Bir düşünce toplumda devrim yapmak istiyorsa organik aydın siyasal-polisiye gücün yanında halkı ikna edici rol oynamalıdır [9]. Günümüz Türk İslamcılar ise toplumu aydınlatmak, siyasete yanlışlarını söylemek ve gelecek için ayağı yere basan eğitim-kültür-sanat politikaları üretme konusunda bir varlık gösteremedi. Konuyu küresel ölçekte açıklamak gerekirse İran, Sudan, Pakistan, Suudi Arabistan, Fas, Endonezya, Malezya gibi bir çok ülkede de İslamcı ekoller değişik sürelerde iktidar oldular. Buralarda da Batı kültürü karşısında alternatif bir İslami kültür, bilim ve yaşam tarzı geliştirilemediler.

Bu yazı İslamcılığın veya Siyasal İslam’ın iflas ettiği teorisini tartışmıyor. Ancak Ankara, İstanbul, Konya, Bursa, Kayseri, Gaziantep gibi kültürel-finans merkezlerinde belediyeleri yaklaşık 20 yıldır yöneten ve 18 yıldır ülkeyi tek başına yöneten İslamcıların kültür, sanat, edebiyat, eğitim alanında hala bu kadar cılız olmaları hiç değilse “İslamcı entelijansiyanın” iflas ettiği iddiamızı güçlendirir. Hala kendisini alanında kabul ettirmiş birkaç tiyatro grubu, film yönetmeni, sanat topluluğu vb. yetiştirilemedi. Milyon dolarlar akıtarak alınan TV’lerde yayınlanan programlar muhafazakâr çevrelerde bile büyük rahatsızlık konusu.

Sonuç olarak, bu ülkede sadece İslamcı entelijansiyanın kriz yaşadığı söylenemez. Ancak güçlü tarihsel köklerin ve 18 yıllık iktidar desteğinin İslamcı aydınları hem nicel hem de nitel anlamda güçlendirmesi beklenirdi. Buna karşın İslamcı entelijansiya bazı liberal-demokrat meslektaşlarıyla beraber karizmatik liderlerinin gölgesinde kalmış ve toplumu aydınlatacak organik aydına dönüşememiştir.

Dipnotlar:

1- Türkiye ve kısmen Dünya’da dini gruplaşma şeması için bkz. https://usamer.org

2- Hayrettin Karaman ve Yusuf Kaplan’ın Yeni Şafak’taki yazılarında bu tartışma sıklıkla    işleniyor.

3- Meriç, C. (1997). Mağaradakiler. Ank. İletişim.

4- Cündioğlu, D. (2017).  “Mecnun’dan Koca Olmaz”. OT Dergisi, Şubat Sayısı.

5- Büyükkara, M. A. (2016). Çağdaş İslami Akımlar, İst. Klasik Yay.

6- Mardin, Ş. (2007). Türkiye’de Toplum ve Siyaset. İst. İletişim Yay.

7- Türkiye’de İslamcıların yaşadıkları ideolojik başarısızlık konusunda daha ayrıntılı bir    değerlendirme için bkz. Yanmış, M. (2017).”The Passive Revolution of Islamists in Turkey”.    OPENDEMOCRACY.

8- Taşkın, Y. (2015). Anti-Komünizmden Küreselleşme Karşıtlığına: Milliyetçi Muhafazakâr    Entelijansiya. İst. İletişim.

9- Thomas, P. D. (2012). Gramsci Çağı-Felsefe, Hegemonya, Marksizm. Çev. Ekrem Ekici& İlker Akçay, İst. Dipnot.

10- Türköne, M. (2011). Siyasî İdeoloji Olarak İslâmcılığın Doğuşu, İst. Etkileşim.

11- Özet, İ. (2020). Fatih-Başakşehir: Muhafazakâr Mahallede İktidar ve Dönüşen Habitus, İst. İletişim.

12- Tuğal, C. (2019). Pasif Devrim: İslami Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi, Çev. F. B. Aydar. İst. Koç Ünv. Yay.


Bir cevap yazın